top of page

VIII. Mahiyeti

   

   Kur'an-ı Kerim "Allah kelamı" olarak tanımlanır. Kelam anlamlı sözü ifade ettiği için bir muhataba yönelik olmayı (hitap) içermektedir. Yönelik olma bizzat Allah tarafından "hüden" ve "beyyinat" kelimeleriyle açıklanmıştır(ei-Bakara 2/1 85). Kur an'ın muhtevası bu yönelmişlikle irtibatlı olarak muhtelif şekillerde tasnif edilmekle birlikte ana hatlarıyla "haber" ve "inşa" kısımlarına ayrılmaktadır. Haber esas itibariyle bizzat Allah ın isimleri ve sıfatları, ahiret ahvali, kıssalar ve kevni olanın beyanı olarak gerçekleşirken hidayet daha çok neyin nasıl yapılması gerektiğini, yani olması gerekeni ifade etmektedir. Bu çerçevede Kur'an'da "her şey"in bilgisi bulunmaktadır (ei-En'am 6/38; enNahl 16/89). Buradaki "her şey" cüz'i olanı değil esas itibariyle külli olanı belirtmektedir. Bu bilgi, bir yönüyle mevcudu kendi var oluşu içerisinde (mesela herhangi bir nesneyi veya insanı fiziki özellikleri açı­sından değil mahluk olması açısından) kavramayı anlatırken diğer yönüyle insanların fiilieriyle ilgili hükümleri, yani onların neleri yapması ve nelerden uzak durması gerektiği konusunda onlara yol gösterme anlamında bir hidayeti ifade etmektedir.

   Kur'an'a muhatap olan insanlar, onu başından itibaren Hz. Peygamber'in kendilerine tebliğ ettiği ve onlara ulaştığı haliyle kavramış ve öylece kabul etmiştir. Bu kavrayış ve kabul müslümanın sağ duyusunun esasını oluşturduğundan bu sağ duyuya dayanan yaklaşımı temsil eden fıkhın Kur'an tanımı bu zemin üzerinde oluşmuş ve devam etmiştir. Bundan dolayı klasik fıkıh usulü eserlerinde Kur an-ı Kerim 'i tanımlayanlar onu daha çok fenomenolojik bir şekilde , yani insanlara ulaş­mış ilahi bir kelam olması cihetinden ele alırlar.

   

   Kelamcılar Kur'an-ı Kerim'i onun Allah kelamı olması cihetinden söz konusu ederler. Bu kelamın Allah'a izafeten kelam olması onun insan üstü kaynağını gösterir. Kur'an ın mahiyetiyle ilgili hususlar kelam kitaplarında Allah'ın sıfatlarından kelam sıfatına dair konular incelenirken ele alınmaktadır. Yani kelam ilminde Kur'an'ın mahiyeti hakkındaki tartışmalar, esas itibariyle doğrudan doğ­ruya Kur'an hakkında olmayıp Allah'ın sı­fatlarıyla ilgilidir ve bu tartışmalarda esas noktayı tevhid meselesi teşkil etmektedir. Bundan dolayı Kur'an-ı Kerim'in mahluk olup olmadığına dair görüş ayrılıkları onun geçerliliğine dair tartışmaların bir neticesi olmayıp Allah'ın sıfatlarının mahiyetiyle ilgili tartışmaların bir parçasıdır. Allah'ın sıfatlarına dair görüş ayrılıkları her ne kadar ll. (VIII.) yüzyılın ikinci yarı­ sından itibaren ortaya çıkmışsa da tartış­manın kaynağını hıristiyanların Hz. Isa'nın "AIIah'ın kelimesi" olduğunu belirten ifadeyi onu ilahlaştırmanın bir gerekçesi olarak kullanmaları oluşturmaktadır. Nitekim hıristiyanların teslisi temellendirirken bunları zattan ayrı bir tür sıfat olarak göstermeye meyletmeleri. müslümanların bir kısmını bu konuda daha hassas bir tavır benimsemeye sevketmiştir. Bu çerçevede Allah'ın diğer sıfatları gibi kelam sıfatının da kadim olmadığı, zatından ayrı bir sıfat olarak kabul edilemeyeceği, bundan dolayı Kur'an'ın Allah kelamı olmakla birlikte hadis, dolayısıyla mahlük olması gerektiği tezini savunmuşlardır. Bu görüşü benimseyen sınırlı bir grup islam dünyasında V. (Xl.) yüzyıla kadar varlığını devam ettirmiş olsa da bu yüzyıldan sonra Allah'ın sıfatlarının zatının ne aynı ne de gayri, ancak zatı ile kâim ezeli ve ebedi sıfatlar olduğu üzerinde genel bir ittifak sağlanmıştır. Bu ittifak, önceden bilinmediği halde sonradan oluşturulmuş bir uzlaşma olmayıp genellikle kabul edilmiş olan telakki üzerinde bazı alimler tarafından tevhide yapılan vurgudan dolayı dile getirilen ihtirazi kayıtların ortadan kaldırılması şeklinde gerçekleşmiştir. Bu anlamda tartışmalar Kur'an'ın geçerliliği ve Allah'ın sıfatlarının varlığı hakkında olmayıp daha çok felsefi açıdan genelde sıfatların ve özel olarak kelam sıfatının nasıl anlaşılacağı konusunda meydana gelmiştir.

   Kur'an'ın mahiyetiyle ilgili müzakereler, varlık ve değer konusundaki ontolajik bir tavra bağlı olarak anlam kazanmaktadır. Bu tavırda hareket noktasını varlığın ve değerin Allah'la bağlantılı biçimde anlaşılabileceği ilkesi teşkil eder. Kelam ve akaid kitaplarında Cenab ı Hakk ın sübüti sıfatları ele alınırken O'nun kelam sıfatı ifade edildikten sonra hemen tekvin sıfatı zikredilir. Tekvin, Allah'ın mevcut olan her şeyi yarattığını belirtirken bu da "kün" emriyle irtibatlı olarak açıklanır. Bunun anlamı mevcudatın varlığını bir kelamdan yani "kün" emrinden almasıdır. 

   Kur'an ın önemli özelliklerinden ikisi onun okunınası ve dinlenmesidir. Bu yönden Kur an'ın bilhassa namazda okunması ve Kur'an okunduğunda dikkatle dinlenmesinin emredilmesi ( el-A'raf 7/204). onun müslümanların hayatında edindiği tayin edici yerin esasını teşkil ettiği gibi Kur'an okuma ve dinleme müslüman olmanın ayrı maz bir parçası haline ge miş­ tir. Kur'an müslümanın hayatında sadece anlamı araştırılan sıradan bir mevzu, bir nesne, herhangi bir kitap değil kendisiyle Müslümanlığını okuma ve dinleme iliş­ kisi içinde sürdürdüğü bir hitaptır. Kur'an'ın ahengi, Arapça bilmeyenleri bile etkileyecek bir sanat içerd ği için mucize olmasının önemli bir parçası sayılmıştır. Onun nazmının ve üslübunun bazı özellikleri yanında kendisine inanan ve uyan insanları ulaştırdığı yüksek ahlak seviyesi mucize olmasının en önemli alameti olarak kabul edilmektedir.

bottom of page